17 Nisan 2010 Cumartesi

Evlilik "Müessese" midir?



Günümüz toplumunda, Allah’ın tavsiye ettiği ahlak özelliklerinin pek çoğu evlenilecek kişilerde aranan özellikler arasında yer almaz. Kadın ya da erkeğin Allah’a iman etmesi, O’nun rızasını kazanmak için çalışması, Yüce Allah’ın sınırlarını korumaya çalışıyor olması aranan önemli öncelikler arasında bulunmaz. Hatta bu özellikler pek çok insanın aklına dahi gelmez.


Evliliğe ‘müessese’ adı verilmesi yaşadığımız toplumda evliliğe nasıl bakıldığını gösterir ve bu bakış açısına sahip insanların evliliklerinin de ne derece sağlıklı olacağı açıktır. Evlenmeye karar veren kişilerin, henüz evliliğin başlangıcında birbirlerine güvenmiyor olması korkunç bir durumdur. Günümüzde, evlenecek çift gidip önce noterde evlilik sözleşmesi imzalamakta, daha evlenmeden boşanma şartları konuşulmaktadır.


Temeli Allah sevgisine değil, karşılıklı çıkar ilişkilerine dayanan bu birliktelikler, zamanla hem kadın hem de erkek için azaba dönüşmektedir. Artık dayanamayacak duruma gelen kadın, ailesine ya da yakınlarına evliliğine ilişkin şikayetlerini dile getirdiğinde ise, “herkesin evliliği az çok böyle” sözleriyle karşılaşmakta ve getirilmeye çalışılan çözümler de her zaman Kuran dışı olmaktadır.


İnanan insanlar evleneceği kişiye güven duymak ister. Ancak güven duyabilmek için o kişide Allah korkusu olması gerekir. Kişinin Allah’ı sevmesi, derin imana sahip olması lazımdır. Allah’tan korkmayan birine insan nasıl güvenebilir? Allah’ın gücünü fark edemeyecek kadar zayıf akılda bir insan düşünelim, böyle bir insandan eşi ne bekler?..


Güven duymak heyecan verici bir şeydir. Bir insana ölümüne güvenmek ve –Allah’ın izniyle- sonsuza kadar beraber olacağına ümit bağlamak. Ve asla vefasızlık, yapmayacağına inanmak, bir mümin için dünyanın en büyük nimetlerinden biridir. İşte insanların elinden alınan duygu budur ve bu çok büyük bir nimetin kaybıdır. Güven ve doğruluk yok olunca, geriye de zaten bir şey kalmamıştır. Bir eş yalan söylemiyorsa, güvenilirse, Allah’tan çok korkuyorsa; akıllıdır ve karşısındaki insanı adeta büyüler. İnsanın bütün benliğini kaplayan, ruhunu kaplayan bir güçtür bu. Eşinin her sözü güzel sözdür ve hoşuna gider, içini açar.


İnsan Allah’a yakın olduğu zaman O’nun sıfatları üzerinde tecelli eder. Kadın ya da erkek, eğer eşinde Allah’ın tecellisi olan aklı ve güzel ahlakı görür, ruhu onunla tatmin bulursa, her türlü çileye, her türlü zorluğa göğüs gerer, mutluluğu yaşar. İşte bu gerçek aşktır, Allah aşkının yansımasıdır. Bu aşkı samimi yaşayan insan, ölümü de, acıyı da, her şeyi kabul eder.


Günümüz evli eşleri çoğunlukla birbirine güvenmeyen ve dost olamayan kişilerdir. Sık sık yalana başvururlar, kadın her an aldatılma ya da terk edilme korkusu içinde yaşar, erkek de çıkarları nedeniyle karısının kendisini maddi olarak değerlendirdiğini düşünür. Her ikisi de ruhlarına saygı duyulmadığından emindir.


İnsanın gerçek anlamda mutlu olabilmesi için güvendiği, sevdiği ve yalan söylemeyen, Allah’tan korkan, samimi insanlara ihtiyacı vardır.Gerçek sevgide, insan maddi hiçbir beklenti içinde olmaz. Allah rızası için sevmek ise, gerçek aşktan, Allah aşkından kaynak bulduğundan bambaşkadır. Çoğu insan tutkunun ve aşkın taklidini yapmaktadır. “Çok seviyorum, aşığım” diyen kadın, örneğin işi ya da parası olmasa birlikteliğine devam eder mi? Çoğu evliliğin maddi yokluklar nedeniyle bittiğine şahit olmaktayız. Ya da çok sevdiği karısını yaşlandığı ve çirkinleştiği için terk eden erkeklere..Demek ki yaşananın gerçek aşkla ilgisi yoktur.


Kuran’da, “Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler, kötü kadınlara; iyi ve temiz erkekler, iyi ve temiz kadınlara (yaraşır). Bunlar, onların demekte olduklarından uzaktırlar. Bunlar için bir bağışlanma ve kerim (üstün) bir rızık vardır.” (Nur Suresi, 26) ayetiyle bildirildiği üzere, müşrik erkekler müşrik kadınlara, münafık erkekler münafık kadınlara, mümin kadınlar da mümin erkeklere uygundur. Münafık ya da müşrik kadın ve erkeklerin ruhları zaten kapkaranlıktır. İki karanlık birleşerek daha siyah, simsiyah bir karanlık meydana getirirler.


Oysa müminlerde çok şiddetli bir muhabbet vardır. Derin bir zevkle ve tutkuyla örülü bir yaşamları vardır. Ancak çoğu insan tutkuyu taklit eder. Çok sevdiğini söylediği halde birbirine hakaret eden, saldıran, aşağılayan, üzen; maddi ve nefsani çıkarıyla çatıştığında anında sırtını dönen kişilerin yaşadığının adı tutku değildir. İman etmeyen kişi gerçek aşkı-hak dinlerden gelen tutku kavramını- duymuştur; bilinç altında onu arar, ancak bulamaz. Mümin ise bunu bilinçaltında bilir ve en önemlisi yaşar, Yüce Allah ona yaşatır. Çünkü bu özel duyguyu ve özel sistemi Allah mümin için yaratmaktadır.


Örneğin bir genç kızın yaşadığını söylediği tutku, sevdiği gencin hastalanması, elinin yüzünün şeklinin değişmesiyle, bir anda yok olup gider. Bunun anlamı, o genç kızın sahte, çok kötü bir tutku taklidinin içerisine girmiş, ona özenmiş ve gerçek tutkuyu bilmiyor olması demektir. Oysa insan gerçekten tutku ile seviyorsa, sevdiği insanın eli yüzü yansa, kolunu bacağını kaybetse onu daha fazla sever ve ona daha derin bir şefkat duyar. Çünkü onun cennetteki gerçek yüzünün ne kadar mükemmel olacağını ve sonsuza dek kendisi ile yaşayacağını bilir.


Sahte sevgilerin süresi on-onbeş yıl, bazen daha da kısadır, ama gerçek tutku sonsuza kadardır. Çünkü kalbi Allah sevgisiyle dolu olan insan, eşini de Allah’ın tecellisi olarak sever, sonsuza kadar Allah’ın tecelli edeceğini umut eder. O nedenle derin bir sevgi ile sevip, eşine sonsuza kadar beraber olma isteği ile bağlanır; bu sarsılmaz bir sevgidir.


Müminler eşlerini Allah’ın tecellisi olarak severler. Ve mümin erkeğin bütün amacı Allah’ın verdiği o emaneti, koruyup kollamak ve onu dünya şartlarında en iyi şekilde yaşatmaya çalışmaktır. Müminler Allah’ın verdiği o güzel derinlik hissini yaşamak, Allah’a birlikte güzel kulluk edebilmek ve Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için evlenirler.


Onda ’sükun bulup durulmanız’ için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da, O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. (Rum Suresi, 21)


7 Nisan 2010 Çarşamba

Her Gün Yeni Bir Fırsattır!



Sabah yatağınızdan kalktığınız andan akşam tekrar yatana kadar yaptığınız işleri, karşılaştığınız olayları ve görüntüleri düşünün. Uyandığınızda banyo aynasına baktığınızda, adeta ölüm hali gibi uzun bir uykudan sonra tekrar can bulan ve sizin hiçbir müdahaleniz olmadan, tüm sistemleri kendiliğinden eksiksizce çalışan bedeninizle karşılaşırsınız. Tuz tanesi büyüklüğündeki tek bir hücrenin çoğalmasından oluşan, şu anda yaklaşık 100 trilyon hücreye sahip, simetrik ve estetik bir görünüme sahip bir beden. Dahası bu mucizevi bedenin içerisinde ardarda yüzlerce kusursuz/karmaşık işlem meydana geliyor ve siz hiç birinin farkında bile değilsiniz.

Birçok insan bu gerçeklerin bilincinde olmadan yaşar. Sabah aynaya baktığında genelde yüzünün görünümünü, gözlerinin şiş olup olmadığını ya da saçlarına vereceği şekli düşünür. Sonra da gün içinde yapacağı rutin işler hakkında kafa yorar. Bu arada en önemli gerçeği dikkatinden kaçırır.


Oysa her yeni gün tüm insanların Allah 'a yönelmeleri ve O'na olan yakınlıklarını artırmaları için verilen yeni bir fırsattır. Belki de bu, tanınan son fırsattır. Ancak insanların çoğu verilen bu fırsatın farkında dahi değildir. Bu nedenle de zamanlarını, Allah'ı değil kendilerini ya da etraflarındaki insanları hoşnut etme planları yaparak geçirirler.


Kazanana çok büyük bir ödülün verildiği bir yarışma düşünelim. Yarışma sırasında acaba nasıl davranırsınız? Soruları dinleyip cevaplarını düşünmek yerine etrafınıza bakınıp oyalanır, soruyu soran kişinin giysilerini, konuşma tarzını ya da saçlarını eleştirir, sorunun yanıtını düşünmek yerine yarın ne yapacağınızı mı düşünür, çevrenizdeki kişilerle mi ilgilenirsiniz?


Tabi ki tam aksine büyük bir dikkatle soruları dinler, süreyi en iyi şekilde değerlendirmeye çalışırsınız. Başarılı olabilmek için kesinlikle konu dışında bir şeyle ilgilenmez, elinizdeki fırsatı en güzel şekilde değerlendirmeye çalışırsınız. Ancak yarışmacı, az önce saydığımız türden anlamsız davranışlarda bulunuyorsa, onun şaşkın, akılsız ve bilinçsiz olduğunu düşünürsünüz.


Birçok insanın yaşadığı ruh hali bu örnekten çok daha ciddi boyuttadır. Bu şuursuz gaflet hali, insanların kulluk bilincinde olmadan, Allah'ın buyruklarından tamamen uzak bir hayat yaşamalarına sebep olmaktadır.


Yaşamımızdaki gaflet ve ülfet perdelerini kaldırmalı, şuurumuzu açmalıyız. O zaman önümüze bambaşka bir perde açılacaktır. Son perdenin arkasının güzel olması için ise bize tanınan fırsatları çok iyi değerlendirmeliyiz…

2 Nisan 2010 Cuma

Dünyada Bir İlk. Muhteşem Video: Her Şey O’na Döndürülür!



Muhteşem dengelerle üstün güç sahibi Allah tarafından var edilen evrende, dünya çok küçük bir yer tutmasına karşın büyük amaçlarla yaratılmıştır. Birçok insan dünyada kendi konumunun diğer insanlardan farklı olduğunu zanneder. Oysa genç-yaşlı, zengin-yoksul, güçlü-güçsüz her insan, sınırlarını kavrayamadığımız evrendeki milyarlarca gezegenden birinde tanımlanamayacak kadar küçük bir yerde yaşar. Kendisini büyük ve güçlü zannederek büyüklenen insan, gerçekte bir nokta kadar yer kaplamaz.


Yaşamda hiçbir şey başıboş bırakılmamıştır. Evrendeki her santimetrekarede büyük gücünü tecelli ettiren Rabbimiz, insanı da başıboş bırakmamış, dünyaya belli amaçlarla göndermiştir.


Yüce Allah dünya hayatını, “O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.” (Mülk Suresi, 2) ayetiyle bildirildiği üzere, insanlardan hangilerinin daha güzel davranacağını ve kimlerin Kendisi'ne bağlı kalacağını denemek için yaratmıştır. Dünya, Allah'tan korkup sakınanlarla, O'na nankörlük ederek yüz çevirenleri ayırt etmek için hazırlanmış bir imtihan ortamıdır. Ve her insanın ahirette alacağı karşılık, yaşamı boyunca Allah’a gösterdiği sadakati ya da sadakatsizliği oranında olacaktır.


Dünya insanların eğitim mekanıdır. İnsan, Allah’ın koyduğu sınırları gözettiği, buyruklarını yerine getirdiği ve hata yapmaktan sakındığı oranda olgunlaşır. Yaşadıklarına sabretmeyi, Kur’an ahlakından ödün vermemeyi, her durumda Allah'a yönelmeyi, Allah'ı gereği gibi takdir etmeyi, O'na karşı sevgi ve haşyet dolu korku duymayı öğrenir. Yarattığı nimetlere şükrü artan kişi, Allah'a katıksız bir imanla iman eder ve tam bir teslimiyetle teslim olur. Artık bu insan, Allah Katında beğenilen üstün ahlak özelliklerine sahip takva sahibi bir mümindir. Böylece muhteşem barınma yurdu olan cennete girmeye layık duruma gelir.


İnsan bu dünyada -imtihan ortamının sırrı gereği- başına gelen olaylarla denenir ve bu imtihandaki başarısına göre sonsuz yaşamında ceza ya da ödüle kavuşur. Yaşam imtihan üzerine kurulmuştur; ölümle imtihan sona erecektir ve kimse imtihanının ne zaman son bulacağını bilemez. Yaşamın sırrı "süresi belirtilmiş bir yazı" olan ölümde gizlidir.


Bu nedenle insan, uzun yaşama hesapları yapmak yerine, Allah’ın huzurunda yapayalnız vereceği hesabı düşünerek yaşamalıdır. Sonsuz yaşamı için bir hazırlık yapmamak, zamanı boşa geçirmek büyük kayıp olacaktır.


O halde, bu gerçeğin dünyadaki hiçbir şeyle kıyaslanmayacak kadar önemli olduğu iyi anlaşılmalıdır. Karşısına çıkabilecek olaylar için önceden hazırlık yapan insanın, çok daha fazla hazırlığı ölüm ve ahiret yaşamı için yapması en akıllıca davranış olacaktır.


Ancak çok sayıda insan nankörlük eder ve Rabb’ine şükretmekten, O'na itaat etmekten kaçınır. Ölümü akıllarına dahi getirmeyen bu kişiler, "... Öyle ki, ömür onlara (hiç bitmeyecekmiş gibi) uzun geldi..." (Enbiya Suresi, 44) ifadesiyle belirtildiği gibi, dünyadan çok uzun süre ayrılmayacaklarını düşünürler.


Tüm amaçları dünyayı yaşamaya yönelik olan kimseler, kendilerine iyi bir yaşantı sağlamak, her anlarını kendilerince en iyi şekilde değerlendirmek için çalışırlar. İnsanların dünyaya olan bu bağlılıkları Kuran'da “Gerçek şu ki bunlar, çarçabuk geçmekte olan (dünyay)ı seviyorlar. Önlerinde bulunan ağır bir günü bırakıyorlar. (İnsan Suresi, 27) ayetiyle haber verilir.


İşte o ‘ağır gün’de, iman edenler, ölümün ve hayatın denenmek için yaratıldığından gaflette olan inkarcılardan ayrılarak, sonsuz kurtuluşa kavuşacaklardır.


İnkar eden ya da iman eden, Rabb’ine döndürülecek olan her insanın yaşamına dair muhteşem bir video. Dünyada bir ilk… İzlemek için: