19 Şubat 2011 Cumartesi

Toplumdaki 'Mantık Dini'



İnsanların çoğu, belirli zamanlarda ibadet ederek, ara sıra Kur’an ahlakını yaşayarak din ahlakını yaşadıklarını zannederler. Bu kişiler genellikle nefislerinin bencil tutkularının ardına düşerek, dünyevi çıkarlarını gözeterek yaşarlar. Bu durum, insanların kendini aldatmasından başka bir şey değildir. Kur’an’da, bu yaşam tarzını benimsemiş kimi insanların Allah’a ‘bir ucundan ibadet ettikleri’ bildirilir:




İnsanlardan kimi, Allah’a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır. (Hac Suresi, 11)




İnsan kendi dinini yaşayamaz, yaşanması gereken Allah’ın dinidir. Cahilce, kendi mantık örgülerine göre bir din yaşamayı düşünenler kendi çıkarlarını gözettikleri bir ‘mantık dini’nin mensubudurlar. Yukarıdaki ayeti gereği gibi düşünerek, kişinin böyle bir ‘mantık dini’ arayışının yanlışlığını fark etmesi gerekir.




Cahiliye insanlarının oluşturduğu bu ‘mantık dini’nin en önemli özelliklerinden biri, Kuran ahlakının gereklerinin, yalnızca kişisel çıkarlarla uyumlu olduğu durumlarda yaşanmasıdır. Bu sapkın inanışa göre, namaz kılmak, zekat vermek, oruç tutmak, sabır göstermek, tevekküllü olmak, hoşgörülü davranmak, ihtiyaç içinde olanları korumak ancak çıkarlarla çatışmıyorsa uygulanabilir. Eğer toplum içinde takdir görülecekse, ibadet etmek ve güzel ahlak özellikleri sergilemekte kendilerince bir sakınca görmeyen bu kimseler, şayet toplumdan tepki alacaklarını düşünürlerse, bu dini sorumluluklardan hiç haberleri yokmuş gibi davranırlar.




Bu çarpık mantığa sahip insanlar, ahiretin varlığına da kesin bilgiyle iman etmezler. Çünkü yaşamlarının bir kısmını Kuran ahlakını, geri kalanını ise dünya hayatını yaşamaya ayırmışlardır. Hatta bazen bu kişinin gününün neredeyse 23 saati Kuran ahlakından uzak geçerken, din ahlakını yaşamaya ancak bir saatini ayırır. Oysa insanın yaşamı, ölümü, ibadetleri ve kulluğu yalnızca Allah için olmalıdır. Bir Kuran ayetinde bu konuda “...Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.” (Enam Suresi, 162) buyrulmaktadır.




Dünyevi değerlere çok önem veren bu kişiler, sadece belli dönemlerde ihtiyaç içinde olanları korumayı, yoksullara sadaka vermeyi, yardım etmeyi yeterli görürler. Bunlar güzel ve teşvik edilmesi gereken davranışlardır. Ancak bu kişilerin yardımlarındaki asıl amaç, genellikle toplumda ‘ hayırsever’ sıfatı kazanabilmek ve böylece saygın bir yer elde edebilmektir.




Mantık dinini yaşayanların en büyük yanılgılarından biri ise, tüm bu çarpıklıklara ve Kuran dışı inanışlara rağmen kendilerinin gerçek anlamda Kuran ahlakını yaşadıklarını öne sürmeleridir. Oysa gerçek İslam ahlakının, bu kişilerin çarpık mantık örgüleri üzerine kurdukları sapkın yaşamlarıyla hiçbir ilgisi yoktur.




Kuran’da, müminlerin tüm yaşamlarının Rabbimiz’in hoşnutluğuna uygun olduğu bildirilir. Salih müminler, her ne iş yapıyor olsalar, okula gidiyor da olsalar, ticaretle uğraşıyor da olsalar, tüm gün evde de bulunsalar, hasta ya da sağlıklı da olsalar yalnızca Allah’ın hoşnutluğu için yaşarlar.




Çok açıktır ki, samimi müminlerin yaşamında “biraz Allah rızası için, biraz nefsi için” gibi bir ayrım asla yoktur. Yaptıkları her işte yalnızca Allah’ın hoşnutluğunu kazanma çabası vardır. Samimi müminler dini yalnızca Allah için yaşarlar.




(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah’ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten ‘tutkuya kaptırıp alıkoymaz’; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar. (Nur Suresi, 37)




Samimi inanan, yapacağı davranışları ve sözlerini ‘mantık süzgecinden’ değil, tam bir mümin hareketi ve mümin ahlakına uygun olup olmadığı konusunda süzgeçten geçirir..Her adımında ”cennette böyle bir tavır içinde olabilir miyim?” diye düşünerek Kuran ahlakına uygun tavırlar sergiler.




Rabb’in huzurunda yapayalnız hesap vereceğimizin bilinciyle, yaptığımız tüm ibadetleri samimiyetle yerine getirmeye çaba gösterelim. Kendi nefsimize uygun olanı seçmeden, Allah’ın emrettiği şekilde ve O’nun sınırlarını koruyarak yaşayalım. Yaşamımızdaki gaflet perdelerini kaldıralım; son perde açıldığında arkasındaki muhteşem güzellikleri görebilmeyi umut ederek…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder